frank lloyd wright

Koray Gök
7 min readSep 27, 2018

--

dünyanın en önemli mimarlarından biri. sbyy podcast’te üzerine çok konuşmuştum ama söz uçar, uçmasın.

  • 1867'de wisconsin’de bir çiftlik ortamında doğuyor, doğayla iç içe ve doğadan çok etkileniyor. hatta tanrıyı doğa olarak adlandırıyor öyle bir bağlılığı var.
  • okulla eğitimle arası pek iyi değil, liseyi de terk ediyor, geri dönüyor sonra kabul edildiği üniversiteyi de terk ediyor. fakülteyi bitirse inşaat mühendisi olacak, ama bitirmeden de baya iyi mühendis.
  • mimarlığa meraklı, chicago’da dedesinin projeleri üzerinde çalışan bir ofise teknik ressam olarak giriyor. sonra oradan da sıkılıyor, işi bırakıyor. ama sonra yeniden başlıyor bu sıkılma hali bir ömür sürüyor.
  • mimarlar yer üzerinden anlatılır, mimar kendini yer üzerinden şekillendirir. yazısı da çizdiği çizgi de okuduğu okuldan ziyade yaşadığı yerin ve ortamın bir ürünüdür. kahramanımız da wisconsin’deki çiftlik evinden chicago’daki büyük şehir hayatına uyum sağlarken tasarım çizgisini oluşturuyor.
  • büyük chicago yangını (1871) şehrin 2000 dönümlük bölümünü kül ediyor. bu da yeniden bir kent inşa etmek demek, bu çabaya tabii ki wright da dahil oluyor.
  • chicago’daki mimari taşradan gelmiş genç mimar wright’ı hiç çekmiyor, bu ağır binalar onun tarzı değil. chicago’da etkilendiği tek bir mimar var, o da efsane louis sullivan.
  • louis sullivan için ayrı yazı gerekir ama tasarım çizgisini şöyle özetleyebiliriz: sade cepheler, basit geometrili ferah binalar. ofiste terör estiren psikopat mimarlardandır,gökdelen konseptiyle uğraşan ilk mimardır ve üçe geçmiş tüm idealist talebelerin bir kere sosyal medyaya yazdığı ‘’form follows function’’ sözünün de sahibidir.
louis sullivan’ın imza yapısı: guaranty building
  • wright sullivan’ın yanında işe giriyor, görevi sullivan’ın projelerinin detaylarını çizmek. sullivan ticari yapılar tasarlayan bir mimar, arada hatır gönül ile konut işi geliyor, sullivan o işleri wright’a paslıyor. zamanla wright ofisin konut işlerinden sorumlu mimar oluyor.
  • wright’a ofiste kazandığı para yetmiyor, zamanla kaçak işler almaya başlıyor ve bu yüzden kovuluyor. wright kovulduktan sonra kendi ekibini kurup ofisini açıyor.
  • bu ekip wright’ın tasarım dilinden anlayan, hatta o dili konuşan bir ekip, hatta bu taşralı tarzı ‘’bozkır mimarlığı’’ isimli bir mimari üsluba dönüştürüyorlar. bu da uzun uzun anlatılır ama şöyle özetleyelim: gösterişten uzak işlev temelli taşra mimarlığı.
  • 1890'lardan itibaren frank lloyd wright tanınmaya, meşhur olmaya başlıyor (gerçek starchitect), aranan konut mimarlarından biri haline geliyor. new york’un ve chicago’nun zenginleri bozkır mimarlığı üslubundan çok etkileniyorlar.
bozkır mimarlığı’na örnek: winslow evi.
  • bu arada kadınlarla arası iyi, evli olmasına rağmen çapkın bir abimiz, çocuklarıyla da pek ilgilenmiyor. normalde bu yazılarda magazin işlerine pek girmeyi sevmem ama wright’ın hayatı genelde kadınlar yüzünden değişiyor, mimari çizgisi de bundan etkileniyor.
  • eşinin bir arkadaşıyla tanışıyor, kadınla birbirlerinden hoşlanıyorlar. kadının adı mamah chaney, kendisi de evli. 1903'te kendisine bir ev tasarlıyor ve yakınlaşıyorlar.
  • bu dönemde furbeck evi, heurtley evi, beachy evi incelenebilir. baya güzel konutlar tasarlıyor. ama wright her zamanki gibi yaptığı şeyden sıkılıyor. bu arada eşiyle bir japonya yapıyorlar, baya etkileniyor japon sanatından ki fonksiyon temelli mimari üslubuna çok yakındır japon sanatı.
roble evi, bozkır mimarlığının doruk noktası budur.
  • wright japonya’dan dönünce işe sarılıyor, bu sanatı işlerine uyarlıyor. ama tabii ki sıkıntı geçmiyor. hem hanımdan sıkılmış hem işten sıkılmış mamah chaney’i alıp avrupa’ya kaçıyor. burada aile trajedileri yaşanıyor, avrupa’da kalıyorlar bir süre.
  • bu süre zarfında hayatlarının bir kısmı almanya’da, bir kısmı ise italya’da geçiyor. toscana’da yaşıyorlar.
  • wright avrupa’da amerikan mimarisini yaşatmak ve avrupa mimarisine pek dokunmamak istiyor ama kentlerin güzelliğine vuruluyor. burada iki ciltlik bir kitap yazıyor. bu kitap avrupa’da mimarlığı öyle bir değiştiriyor ki aklını alıyor ünlü mimarların (frank lloyd wright: uygulanmış yapı ve tasarımları kitabın ismi).
  • etkilenen mimarları şöyle sayayım: le corbusier, mies van der rohe, walter gropius. bunların biri avrupa mimarlığının sahibidir, diğeri chicago’nun komple sahibidir, diğeri de bauhaus ekolünün sahibidir siz düşünün artık.
  • abd’ye dönüyorlar, ve burada güzel bir ev yanına da ofis inşa ediyorlar. ismi taliesin. evet doğru tahmin ettiniz, adam avrupa’dan da sıkılıyor. baya ofisini tasarlamış ama inşa etmemiş dönmüş.
  • burada bir trajedi daha var, taliesin’de çalışanlardan biri wright şehirde yokken cinnet geçiriyor, önce chaney ve çocuklara saldırıyor, sonra evi komple ateşe veriyor. mamah chaney dahil 7 ölü var.
  • wright taliesin’i yeniden inşa ediyor, buradan bu kadar bahsetmemin nedeni ciddi ciddi taliesin’in frank lloyd wright mimarlık fakültesi gibi çalışması. ki bu taliesin dönemi birinci dünya savaşı dönemidir, pek fazla iş alamaz aldıkları da uygulanamaz.
  • ama burada bir grup japon yatırımcı ortaya çıkıyor, ve wright gelmiş geçmiş en görkemli işine imza atıyor, tokyo imperial oteli. burası bir mühendislik harikasıdır burayı sadece fotoyla geçmeyelim.
  • imperial oteli o zamanın 7.9 depremine dayanmış bir mühendislik şaheseridir. o depremde tam yarım milyon yapı yıkılmıştır öyle böyle deprem değil yani.
  • deprem yükünü sönümleyebilmesi için bu yapıda bölücü bağlantılar derin temelle birleştirilmiştir ki bu o zaman için bir strüktür devrimidir.
  • bu yapı wright’ın çizgisine göre biraz fazla süslemelidir, asya bozkır üslubu diyebilir miyiz pekala diyebiliriz.
tokyo imperial hotel.
  • 1920 yılından sonra wright’ın hayatında bir los angeles sayfası açılıyor, wright bu neşeli şehri çok seviyor ve burada yapılar tasarlıyor. hatta burada blade runner’da görünen bir ev var onu da bulayım size.
ennis evi, blade runner’da bu ev varmış.
  • frank lloyd wright tasarladığı yapılar konusunda çok tutucudur, yapının nasıl kullanılacağına dair sözleşmeler imzalatmaya çalıştığı bilinir. yapıdaki mobilyaları da kendi tasarlar hatta.
  • konut tasarımı ile derdini ‘’bir yaşam alanını bütünlüklü bir sanat eseri haline getirmek’’ olarak tanımlar. tanımın güzelliğine bakar mısınız.
  • bu arada bozkır mimarisi üslubu evrim geçirmektedir, bu yeni üslubu da organik mimari olarak tanımlar. organik mimari yere bağlı mimari demektir. proje derslerinde genelde öğrenci ve hoca arasındaki tartışmalar tam da buradan çıkar.
  • bu arada flw miriam isimli bir akıl sağlığı bozuk hanımla birlikte oluyor, sonra boşanıyor ve 26 yaşındaki bir balerine aşık oluyor. bu hanım hayatına giren son hanım, 57 yaşında bu balerinle tanıştığında wright. balerinin adı da olga neden bu kadar gizem yarattım ben de bilmiyorum.
  • 1925–1932 arasına geldik, bu ara pek iş yok wright’ın elinde. kitap yazyor, organik mimariyi anlatıyor. bu arada hayatına giren hanımlar yüzünden toplumda pek sevilmiyor, kötü bir şöhreti var.
  • bu dönem bitince de bir mucizeyi gerçekleştiriyor. bu mucizenin adı, şelale evi.
  • kaufman isimli yatırımcının yazlık kulübesidir aslında şelale evi, wright kaufman ile buraya gidiyor ve yere aşık oluyor. kulübenin bulunduğu parselde bir şelale akıyor, ve wright kaufman’ı buraya bir konut yapmak için ikna ediyor.
  • bu ev gerçekten o dönemin şartlarında yapılması çok zor bir evdir, yüklenici firmalar kaçmıştır, hatta wright bile bırakmıştır bu projeyi bir ara ama kaufman dik durmuştur. olağanüstü bir sanat eseri çünkü bu.
şelale evi.
  • bu yapıya baktığımızda, kesişen dik düzlemler görürüz. bu yapıda gördüğümüz güçlü ve dışarıdan seçilen baca wright’ın imzasıdır, ama herkesin taklit ettiği bir imzaya dönüşmüştür (benim de portfoliomda 2 tane var, hatta birinin dövmesi de mevcut yani öyle böyle bir imza değil bu imza). organik mimarinin kusursuz anlatımı budur, yerden yükselir, yerle yükselir ve ışığı doğru yükselir.
  • ama yapıya bir mühendis olarak bakarsanız baya büyük problemler görürsünüz, yalıtım sorunları vardır, strüktürel problemler vardır ve bakım maliyeti çok yüksektir bu yapının.
  • burada artık wright daha anıtsal bir tarza dönmüş, bozkır mimarisini tamamen terk etmiştir. sürekli kendini yenileyip tarzını değiştirmesinin sebebi sıkılgan yapısı olabilir. (burada mimarlığa çok meraklı basketbol koçu andrea trinchieri’nin ‘’rutin sizi öldürür’’ sözünü de kullanmak istedim).
  • bu arada kente dair çalışmaları da var, bağdat’a harika bir kent planı yapıyor ama kral faysal devrilince uygulanmıyor.
  • olga ile taliesin west’i kuruyorlar, yer arizona. hayatının sonuna kadar burada yaşıyor ve burası birçok genç mimar için okul oluyor. herkes gönüllü çalışıyor, birçok şey öğrenip yuvadan uçuyor.
  • yaşlandıkça skandallar unutuluyor, toplum onu tekrar sevmeye başlıyor. 2. dünya savaşı öncesi savaş karşıtı açıklamalar yapıyor. barış yanlısı bir adam orası kesin bu toplara da giriyor yani.
  • 2. dünya savaşı’nda, zamanında ondan etkilenen mimarlar mies van der rohe ve gropius abd’ye taşınıyorlar, ve ondan bayrağı devralıyorlar. bu abd için büyük bir şanstır bir mimari üslubun kendini yenileyerek devam ettirmesini bu adamlar sağlamışlardır.
  • 50'lerde wright son mucizesine imza atıyor. solomon guggenheim soyut resim koleksiyonu için daimi bir mekan arıyor. wright’a gidiyor ve bir sanat tapınağı yapmaya karar veriyorlar.
solomon guggenheim müzesi, new york.
  • tasarladıkları sanat tapınağı yukarıdaki fotoda. bu fotoya baktığımızda ilk önce masif dairesel bir imaj gözümüze çarpıyor. o imaj ziggurat’ın ters çevrilmiş hali. şimdi güzel bir soru akıllara geliyor, ziggurat ne birader?
  • ziggurat şu: eski mezopotamya’da kullanılan tapınaklara ziggurat deniyor, şekli de piramitleri andırıyor. burada da ters bir piramit görüyoruz aslında.
  • burası hala abd’deki en sıradışı mimari mekanlardan biridir, aralıksız yükselen spiral bir galeridir bu. yani rampa çıkarak geziyorsunuz müzeyi.
  • wright bu işten sonra taliesin’de huzurla yaşadı, 91 yaşında da mide bağırsak sorunları yüzünden vefat etti. ben de kendisinin güzel bir sözüyle bu yazıyı bitireyim.

‘’sanatın atası mimaridir, kendimize ait bir mimari olmazsa kendi medeniyetimizin ruhuna sahip olamayız’’

  • okuyan herkese teşekkürler.
  • ps 1: kaynakça vermiyorum çünkü podcast için notları 300 yerden topluyorum ve bunları yanına yazmıyorum, ama işte frank lloyd wright (ian wolner, michael kirkham) isimli kitaptan baya faydalandım.
  • ps 2: fotoların çoğu archdaily.com’dan.

--

--